Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Brandon Sanderson ve Cosmere Evreni

Hepimizin mutlaka okurken diğerlerinden daha çok beğendiği, eğlendiği, etkilendiği bir kitap türü ve bu tür içerisinde bulunan favori kitabı veya kitap serisi vardır. Türü fantastik kurgu olarak belirlediğimizde ise çoğu kişinin favori eserleri genellikle; Yüzüklerin Efendisi, Zaman Çarkı, Kara Kule, Disk Dünya, Yerdeniz Büyücüsü, ASOIAF ve Kral Katili Güncesi oluyor. Fakat birçoklarımız için Brandon Sanderson’ın yazdığı devasa Cosmere evreninin temel taşı olan Fırtınaışığı Arşivi serisi de saydığımız bu eserlerin arasında yer alıyor. Serinin her yeni çıkan kitabıyla birlikte bizim gibi düşünenlerin sayısı da giderek artıyor ve saflarımız iyice sıklaşıyor. Cosmere evrenine en son eklenen ‘Zümrüt Denizli Tress’ (Tress of the Emerald Sea) kitabı da bu etkiyi yalnızca devam ettirmekle kalmıyor ayrıca bu etkiye büyük bir ivme de kazandırıyor.

Biz de Zümrüt Denizli Tress’in yayınlanmasıyla, Cosmere evrenine adım atmak isteyenler için bu yazımızda: Brandon Sanderson ve Cosmere evreni hakkında genel bilgiler vererek Cosmere evreni kitaplarını tek bir yazı altında toplamak ve sizi bu müthiş evrene hazırlamak istedik.

O zaman, hadi başlayalım!

Kimdir bu Brandon Sanderson?

Brandon Sanderson fantastik kurgu ve bilim kurgu/fantastik türünde durmadan yazan bir makinedir. Yani bence öyle. Çünkü yazar, farklı farklı konularda, aynı anda ve hızlıca sürekli yeni kitaplar üretmeden duramıyor. Yazarın sitesine girecek olursanız yazımı devan eden 4 veya 5 farklı kitabın ilerleme barlarını görebilirsiniz. Açıkçası tam bir çılgınlık.

Ayrıca yazar sadece kitap da yazmıyor. Çeşitli oyunlar için lore yazarlığı, kitaplarının film uyarlamaları için çalışmalar, yazarlık dersleri, podcastler, youtube’da kitaplarının yazım durumunu anlattığı videolar, “geek” gündemi ile ilgili programlar, Comic Con ve Dragonsteel etkinlikleri ve çeşitli röportajlar da yapıyor. Bütün bunları yaparken kitap yazmaya nasıl vakit buluyor, gerçekten anlayamıyorum. Belki de makine değildir de üretimin kitaplar olduğu içerisinde yaratıcı zihinlerin zorla çalıştırıldığı bir bir zindanın efendisidir.(Dungeon Master) Bilemiyorum. Cemil de olabilir.

Yazarı oyun dünyası firmaları üzerinden anlatmaya çalıştığımızda ise yazarı tek bir firma ile anlatmak mümkün olmuyor. Çünkü yazar daha çok, içerisinde üretim konusunda Ubisoft’u, kalite konusunda Rockstar’ı, “lore” konusunda FromSoftware’i, yenilik konusunda Kojima’yı ve karakter çeşitliliği konusunda da Larian’ı barındıran bir kokteyle ya da tüm bu firmaların sadece üstün olduğu konularda çalışarak yaptıkları bir oyuna benziyor. Bir an için böyle bir oyunu hayal etsenize? Uğruna üç dilek hakkından bir tanesi verilmez mi? İşte Brandon Sanderson, fantastik kurgu tutkunlarının dileklerinin gerçekleşmiş halidir.

Brandon Sanderson ister makine, ister zindan efendisi, ister Cemil, ister dilek hakkı olsun bu; yarattığı fantastik dünyalar içerisine bizi çekerek bizi bir süre orada yaşatmayı başarabildiği gerçeğini değiştirmiyor. Bu başarının altında ise her serisine özel olarak yarattığı büyü sistemi yatıyor. Fakat büyü sistemine geçmeden önce gelin Cosmere evreni nedir? diyerek bu evrene ufacık bir göz atalım.

Cosmere Evreni Nedir?

Kurgu kitapların incelemelerinde veya yorumlarında; “yazar, olağanüstü ve yaratıcı bir evren yaratmış” gibi cümleleri sıkça duymuşsunuzdur. Buradaki evrenden kasıt; yazarın hayal günücü kullanarak yarattığı, yaşadığımız dünyadaki kurallara benzer veya tamamen farklı gezegen / gezegenlerdir. Örneğin; Tolkien evreninde yaşadığımız dünyadan epey bir farklı olan Orta Dünya ve “bir kaç gezegen” bulunur veya Avatar: Son Hava Bükücü evreninde yaşadığımız dünyaya benzer tek bir gezegen bulunur. Ama Cosmere evreni dediğimizde bir veya birkaç gezegenden bahsetmiyor, yıldız sistemlerinden oluşmuş tam anlamıyla bir evrenden bahsediyoruz.

Cosmere evreninin temeli;

Cosmere evreni, Adonalsium adı verilen yaratıcı/evrenin başlangıcı/en büyük güç etrafında şekillenmeye başlıyor. Bir noktada bu güç ölüyor/parçalanıyor/yok oluyor ve taşıdığı/oluştuğu kişiliğinin parçaları olan “Pareler”(Shards) sahipsiz kalıyor. Bu parelerin yeni sahipleri de Adonalsium’un tanrısal gücünün bir kısıma kavuşarak Cosmere evreni içerisinde bir yıldız sistemine yerleşiyor ve oranın hükümdarı oluyorlar. Ayrıca bir yandan da yavaşça taşıdıkları parenin kişilik özelliğine bürünüyorlar.

Cosmere evreninin temeli ile ilgili bildiklerimiz burada bitiyor ki zaten, siz de fark etmişsinizdir, bilgiler tam olarak kesin de değil. Bu durum, Adonalsium gerçeklerinin Fırtınaışığı Arşivi serisinin son kitaplarında açıklanacak olmasından kaynaklanıyor. Ama merak etmeyin! Yazarımız yaşayan diğer fantastik kurgu yazarları gibi (Evet, o ikisi; G.R.R Martin ve Patrick Rothfuss) “tembel” değil. Yazar, Fırtınaışığı Arşivi serisinin son kitabını çoktan tamamladı ve son okumalar üzerine çalışmaya başladı bile. Yani cevaplar için, bazılarının yaptığı gibi (o da bir gün yazarlarsa), yüzyıllarca beklemeyeceğiz!

Cosmere evreni hikayeleri;

Adonalsium üzerinden Cosmere evreninin temelini kuran Sanderson, tüm seri ve tekil kitaplarında evren içerisine dağılmış pare sahiplerinin yönettiği veya hiçbir pare sahibinin bulunmadığı yıldız sistemlerinde yaşanan olayları anlatıyor. Örneğin; Sissoylu serisi Scadrial sisteminde, tekil bir kitap olan Elantris Sel sisteminde ve Fırtınaışığı Arşivi serisi de Roshar sisteminde geçiyor. Yazar böylelikle olayları(kitapları) birbirinden ayrı tutabiliyor. Sonra da her şeyin ortasına en büyük ve geniş epik fantezi serisini, Fırtınaışığı Arşivi serisini, koyarak Tek Yüzük gibi tüm evreni birbirine bağlıyor. Okur olarak biz de çok büyük bir evren içerisinde boğulmadan yol alabiliyor ve evrenin tadını dilediğimiz sırada çıkartabiliyoruz.

Yaratıcı büyü sistemleri

Yazarın bizi fantastik dünyalara çeken ve bizi bağlayan başarısın altında büyü sistemi yatıyor demiştik. Artık bunu biraz açabiliriz.

Sanderson’nun, sadece Cosmere evrenindeki serilerinde sayısı 8’i bulan ve hepsi birbirinden özel büyü sistemleri bulunuyor. Bu büyü sistemlerini kutu oyunlarındaki kural kitapçıklarına benzetebilirsiniz. Fakat kutu oyunlarında olduğu gibi kitaplardan önce büyü kurallarını okumak gerekiyor gibi de düşünmeyin. Şöyle örnek vermeye çalışalım; Yüzüklerin Efendisi serisinde Gandalf Orta Dünya’da büyücü olarak bilinen bir Maia’dır ve Tolkien bize Gandalf’ın kudretini baştan anlatır. Biz de okur olarak Gandalf’ın “büyü” kullanırken bir kurala veya bir ön şarta bağlı olmadığını bilerek kitabı okumaya devam ederiz. Dolayısıyla kahramanların başı sıkıştığı bir sırada Gandalf’ın bir “ışık” veya “ateş” büyüsü yapmasına okur olarak; “Gandalf ışık büyücüsü değildir, o ışık büyüsü yapamaz” veya “Gandalf ateş büyüsü yapmaz o su büyücüsü” diyerek tepki vermeyiz.

Fakat Sanderson kitaplarında büyü kuralla ve ön şartlara bağlıdır, hiçbir karakter Gandalf gibi her şeye kadir değildir. Yani Cosmere evreninde “ışık” büyüsü yapan bir karakter sadece “ışık” büyüsü yapabilir. Belki Avatar; Son Hava Bükücü animesindeki element bükme sistemi daha iyi bir örnek olabilir. Animede karakterler belirli elementleri bükme yeteneği ile doğarlar ve Avatar harici kimse ilgili element dışında başka bir elementi bükemez. Sanderson da işte bu temeli baz alır ve sonrasında bu temel üzerine yaratıcılığını (veya zindanındaki zihinleri) üst seviyelerde konuşturarak ince ince düşünülmüş detaylı büyü sistemleri yaratır.

Benim kişisel olarak en sevdiğim büyü sistemi Sissoylu serisindeki metal yakma sistemi olduğundan Sanderson büyü sistemini daha iyi anlatabilmek için Sissoylu üzerinden biraz daha detaya inelim istiyorum. Fakat bu kısımlar kitabın daha en başında anlatılıyor olsa da kitaplarla büyü sistemine giriş yapmak isteyenler veya “spoiler” hassasiyeti yüksek olanlar için tat kaçırıcı olabilir. O nedenle eğer böyle düşünüyorsanız veya “yeter yahu anladık, devam et” diyorsanız aşağıdaki iki alt başlık arasındaki kısmı atlamanızı tavsiye ederim.

Metal Yakma Sistemi…

Alomansi denilen bu sistemde “siskan” ve “sissoylu” adı verilen kişiler belirli metalleri yakarak belirli güçler elde ediyorlar. Siskan terimi sadece bir tane metal yakan kişiler, tıpkı Avatar’daki bükücülerin sadece bir elementi bükebilmesi gibi, için kullanırken Sissoylu terimi ise tüm metalleri yakabilenler için kullanılıyor. Siskanları avatar evrenindeki bükücüler, Sissoyluları da Avatarlar gibi düşünebilirsiniz.

Sissoylu sisteminde (Cosmere evreni) en temel ve en çok bulunan Alomantik yetenek; demir ve çelik yakmak. Siskanlar veya Sissyolular demir yakarak etraftaki demirleri çekme yeteneği, çelik yakarak etraftaki metalleri itme yeteneği kazanıyorlar. Tıpkı X-Men’deki Magneto’nun temel yetenekleri gibi. Fakat Magneto’dan farklı olarak Siskan/Sissoyluların bir takım farklı kurallara daha uymaları gerekiyor. Bu kuralların en temel iki tanesi; Güç Kaynağı Sınırı ve Momentumun korunumu.

X-Men evrenindeki kişiler(mutantlar) farklı farklı yeteneklerle doğarlar ve zamanla güçleri üstündeki hakimiyetlerini artırırlar. Zamanla hakimiyet kazanma kısmı Sissoylu evreni içinde geçerli fakat Alomansi’de güçler, metalin yakılmasından gelir. İlgili metal ne kadar hızlı ve çok yakılırsa kullanıcı o kadar güçlenir. Ama bu gücün karşılığı olarak da bünyesinde bulunan metal hızla tükenir ve metali bittiğinde tüm güçlerinden mahrum kalır. Bu nedenle Siskan/sissoylu yanında ilgili metallin sıvı hallini (özel solüsyon, mideye zarar vermeden metali yakmayı sağlıyor.) taşır ki metali bittiğinde güçsüz kalmasın.

Zaten savaşlarda da düşmanın metal deposuna saldırarak düşmanı saf dışı bırakmak hedeflenir. X-Men’de ise mutantlar güçlerini kullandıklarında fiziksel veya zihinsel olarak yorulurlar. Bu yorgunluğun sınırı ise biraz kişiye özeldir ve tam olarak belli değildir. İşte ilk temel fark olarak söylediğimiz Güç Kaynağı Sınırı az çok böyle bir şey. ( Güç Kaynağı Sınırı isimlendirmesi tamamen uydurmadır. “Bu ne biçim isimlendirme?” diyerek kitaplara suç atmamanız önemle rica olunur.)

Momentumun korunumu ise aslında bildiğimiz fizik. Yine X-Men ve Magneto örneğinden gidecek olursak; Magneto bir metali havaya kaldırmak istediğinde o metalin ağırlığını umursamaz veya şöyle diyelim; ağırlık sadece Magneto’nun daha çok çaba göstermesine neden olur. Fakat Alamonsi böyle çalışmaz. Eğer kendinizden ağır bir metali itmeye kalkarsanız metal sabit kalır ve ittiğiniz kuvvetle aynı oranda siz itilirsiniz.(Tabi ki çekme için de aynı kural geçerli.)

Bu kurala bir de metalleri iterken/çekerken yön vermeniz gerektiğini ekleyin, bunun nereye ilerlediğini fark ettiniz değil mi? Evet, uçmak. Hali hazırda yerde bulunan bir metali yere doğru iterek veya sizden ağır bir metali doğru yönde iterek havaya fırlayabilirsiniz. Sonra eğer bir Sissoylu iseniz metalleri iterek veya çekerek havada müthiş mesafeler katedebilirsiniz. Tıpkı Man of Steel filmindeki Superman’nin uçmasının diğer Superman filmlerinden farklı olarak az yer çekimi olan bir gezegende büyümesiyle açıklanması gibi Brandon Sanderson da önce kuralları veriyor sonra bu kurallar içerisinde yapılan büyüyü açıklıyor.

Ayrıca bu kurallar, savaş taktiklerinin ve savaş mekanlarının da büyük önem kazanmasına neden oluyor. Düşmanın sizden ağır veya hafif olması, bulunduğunuz bölgede fırlatmak için kullanabileceğiniz sizden hafif metal olup olmaması, bunlara bağlı olarak metal yakma sürenizin değişmesiyle oluşan metal deposu sorunu vs vs… Savaşlar ve düellolar arttıkça daha bir çok farklı durum ve olay da söz oluyor ki zaten Alomansi’de daha yakılabilen bir çok metal ve o metalin yakılması ile kazanılan bir çok farklı yetenek bulunuyor. Bir de seri ilerledikçe başta bilinmeyen, gizemi yavaş yavaş çözülen ve bir sürü sorunun cevabı olan gizli metaller/alaşımlar da ortaya çıkıyor. Eh daha ne olsun diyeceğim ama dahası da var. Hem de çok daha fazlası…

Fakat gelecekte tüm Sanderson serilerini Dune serisini misafir ettiğimiz masada misafir edeceğimizden şimdilik Sissoylu serisini burada bırakalım. Ama merak edenler için “gizli bakış(sneak peek)” olması açısından seride; siskıranlar, ölümsüz bir imparator, Bloodborne tarzı dispotik bir dünya ve en az Alomansi kadar detaylı iki ayrı büyü sistemi (hayır, ilk başta saydığım 8 büyü sistemi içerisinde bu iki sistemi saymadım.) daha olduğunu söyleyelim. Ayrıca bu “SİS” teriminin de bir anlamı olabilir mi?

Metal Yakma Sistemi sonu…

Sissoylu serisi üzerinden değindiğimiz bu kurallı büyü sisteminin kurallarının sadece Sissoylu serisine özel olduğunu tekrar belirtelim. Bu durum otomatik olarak akılınıza; “büyü sistemleri elimizden sürpriz elementini almıyor mu?” sorusunu getiriyor olabilir. Burada da devreye yazarın kurnaz kalemi giriyor. Yazar kendi koyduğu kurallar içerisinde o kadar güzel ip cambazlığı yapıyor ki çok sıkıntıda kalmış kahramanlar, büyü kuralları çerçevesinde, hiç beklemediğimiz şeyler yaparak bizi gafil avlamayı her seferinde başarabiliyorlar.

Ayrıca kahramanın zor bir durumdan bir anda uçarak, yok olarak, illüzyon yaratarak vb. şekillerde kaçamayacağını bilmek de bizi ” artık köşeye sıkıştı, işi çok zor nasıl kurtulacak, birisi mi gelecek? Ama o çok uzakta gelemez” gibi düşüncelere sokuyor. Ve hiç beklemediğimiz şekilde olayların gerçekleşmesiyle ya şok oluyor ya da alengirli şekilde tahmin ettiğimiz olayların gerçekleşmesiyle büyük bir tatmin yaşıyoruz. Bu durumun “kötü karakterler” / düşmanlar için geçerli olması da pastanın üstündeki krema oluyor.

Brandon Sanderson Kitapları

Yukarıda belirttiğimiz gibi yazarın hem tekil hem de seri olarak bir çok kitabı bulunuyor ve bu kitaplar Cosmere, Cytoverse ve diğerleri (Yahşi Batı kayalar sahnesi geldi bir anda aklıma nedense…Kızıl Kayalar, Kısır Kayalar, Ağlayan Kayalar, Kayalar..Diğerleri..) olarak ayrılıyor. Tabi bu evrenlerden en genişi ve bilineni Cosmere evreni. Cosmere evreni de temel de 3 ana bölüme ayrılıyor; Tekil kitaplar, Sissoylu(Mistborn) serisi ve Fırtınaışığı Arşivi (Stormlight Archive)serisi.

Cosmere Evreni Kitapları

1)Tekil Kitaplar

Cosmer evreninde geçen tekil kitaplar; Elantris, Savaşkıran, Sınırsız Arcanum, Yumi, Sunlıt Man ve Zümrüt Denizli Tress olmak üzere altı kitaptan oluşuyor. Bunlardan Yumi ve Sunlıt Man’in henüz Türkçe çevirisi bulunmuyor. Bu kitapların içerisinde Elantris yazarın ilk yazdığı kitaplardan ve bazı okurların kanaatine göre de yazarın diğer kitaplarına kıyasla en zayıf olanı. Fakat diğerlerine göre zayıf demek; kitap kötü, eğlencesiz veya özensiz demek anlamına gelmesin. Yazar sadece giderek çok daha iyi yazmaya başlıyor o kadar. O nedenle ben kitabın Sanderson ile tanışmak için iyi bir başlangıç kitabı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu kitabı beğenirseniz Sanderson “batağına” düşmüşsünüz ve Sanderson ne yazmışsa/yazarsa okuyacaksınız demektir. Yani önünüzde muhteşem bir yolu var demektir.

Sınırsız Arcanum için ayrı bir parantez açmak lazım çünkü bu kitap aslında bir Cosmere derlemesi. Yazarın boş zamanlarında (Günün 47 saat mi be adam nasıl boş vaktin var?, NASIL?) yazdığı içerisinde Sissoylu ve Fırtınaışığı Arşivi serileri de dahil birçok Cosmere evreni hikayesi barından bu kitabı bence, Hudutaşar (Fırtınaışığı serisinde yerinden bahsedeceğim) hikayesi hariç, en son okumakta fayda var. Kitap özellikle Sissoylu ikinci çağ için büyük bir spoiler barındırıyor, benden söylemesi. (Bölümün adı bile bağırıyor zaten ben spoilerım diye; Sissoylu Gizli Tarih.)

2) Sissoylu Serisi

Cosmer evrenin temel taşlarından birisi de Sissoylu serisidir. Seri aralarında 350 yıl olan iki ayrı çağdan oluşuyor ve ilk çağda geçen üç kitabı, ikinci çağda geçen dört kitabı bulunuyor. Serinin ilk çağı sırasıyla; Son İmparatorluk, Kuşatma, Çağların Kahramanı kitaplarından, serinin ikinci çağı ise yine sırasıyla; Kanun Alaşımı, Benliğin Gölgeleri, Matem Bantları ve Kayıp Metal kitaplarından oluşuyor.

Serinin büyü sistemlerine hayran olduğumu sanırım yukarıdaki kısımda zaten belirtmiş oldum. Bununla birlikte Cosmere evrenin en sevdiğim karakterinden ikisi de bu seride; Kelsier ve Sazed. Seri içerisindeki favori kitabım ise ilk çağın ilk kitabı olan ‘Son İmparatorluk’. Ayrıca ikinci çağın ana karakterlerinden biri olan Wayne’nin hala en çok güldüğüm kitap karakteri olma özelliğini koruduğunu da belirtmek isterim.

3) Fırtınaışığı Arşivi Serisi

Geldik evrenin en temel olaylarının olduğu ve tüm evreni birbirine bağlayan Fırtınaışığı Arşivi serine. Serinin toplamda dört ana kitabı, bir tane ara kitabı ve bir tane de kısa öyküsü bulunuyor. Bunlar sırasıyla; Kralların Yolu, Parlayan Sözler, Hudutaşar (Sınırsız Arcanum derleme kitabının içerisindeki kısa öykü), Oathbringer, Şafak Paresi(ara kitap) ve Savaş Ritmi. Yalnız kitaplar basılırken okurun fazla sayfa sayısından rahatsız olacağını düşünen düşünceli yayınevi serinin dört ana kitabını ikiye bölünmüş olarak basıyor. Böylece seri Türkçe çevirisinde toplamda 10 kitaba ulaşmış oluyor. Her kitap da tabi ki ayrı bir kitapmış gibi fiyatlandırılıyor. Teşekkürler bizi düşünen(!) yayınevi.

Fırtınaışığı Arşivi’nin tüm Cosmere evreninin temelinde olmasının sebebi; evrenin “tanrılarını” veya evrendeki ismi ile “parelerini” yavaş yavaş bize sunması. Serideki her kitap ile zamanla unutulmuş ve birbirine karışmış hikayeler bu pareler etrafında şekilleniyor ve anlam kazanıyor. Serinin bu yapısı seride yaşanan olayların Cosmere evrenindeki diğer kitaplarda yaşanan olaylardan çok daha büyük ve çok daha evresel olmasına neden oluyor. Bu yüzden seriye, Sissoylu ikinci çağ kitapları ve Sınırsız Arcanum derleme kitabı hariç, evrendeki diğer tüm kitapları okuduktan sonra başlamanızı tavsiye ederim. İsterseniz Oathbringer kitabı sonrası Sissoylu ikinci çağı araya alabilirsiniz tabi eğer kitapları elinizden bırakabilirseniz.

4) Beyaz Kum Serisi

Bu seri bir çizgi roman serisi ve toplamda dört kitaptan oluşuyor. Fakat seri çizgi roman olduğu için Cosmere evreninden bilgiler barındırsa da evreni genişletmek dışında bu serinin asıl serilerde yaşanan olaylara pek etkisi olmuyor. Eğer çizgi roman sevmiyorsanız serinin sadece Cosmere evrenini ilgilendiren olaylarına bir göz atıp seriyi atlayabilirsiniz.

Evet, böylelikle Cosmere evrenine atılacak olan o ilk adım için gereken tüm bilgileri sunmuş bulunuyoruz. Bu yazıyı okuyup birçok yaratıcı büyü sistemine, epik savaşlara, düellolara, travmalara, kahramanlıklara, yıkıma, entrikaya, gizeme ve daha bir sürü tarif edilmez hissettiren ana sahip Cosmere evrenine henüz giriş yapmadıysanız, niye giriş yapmadınız? Herhalde fantastik kurgu seven bir okur değilsiniz. Eğer fantastik kurgu seven bir okursanız ve yazının bu kısmına kadar geldiyseniz (o zaman kanalıma abone olmayı ve beğen.. Öhöm.. Yanlış yer. ) o zaman; yeni çıkan Zümrüt Denizli Tress kitabıyla veya Elantris kitabıyla her anından keyif alacağınız bu uzun soluklu seriye giriş yapabilir ve bu geniş evren içindeki ilk yolculuğunuza çıkabilirsiniz.

Sissoylu ilk ve ikinci çağ, Zümrüt Denizli Tress ve Fırtınaışığı Arşivi kitaplarında görüşmek dileğiyle,

Herkese iyi okumalar dilerim.

Bir Yorum Yaz