Günümüzün “seri tüketim” kalitesiz ürünlerinin sürekli önümüze getirilmesine o kadar alışmışız ki böyle müthiş eserler önümüze geldiğinde bocalıyor ve eserin etkisinden uzun süre çıkamıyoruz. Hayatımız bir süre bu etkiyle “farklı” devam ediyor ve belki de zaman geçip eskisi gibi hissetmeye başladığımızda da döndüğümüz yer aslında başladığımız ilk yer olmuyor. Farklı bir yer oluyor.
Üç Cisim Problemi serisi de işte tam olarak böyle bir seri. Her kitabı ile hayal gücümüzün sınırlarını biraz daha fazla zorlayarak ufkumuzu ve zihnimizi geliştirerek bizi farklılaştırıyor. O halde gelin bizi farklılaştıran bu muazzam serinin son kitabına birlikte bir göz atalım ve bu inanılmaz yolculuğu artık sona erdirelim.
Üç Cisim Problemi serisinin son kitabında beklentilerinizi yüksek tutun ve beklentilerinizin aşılmasına hazır olun!..
Ölümün Sonu serinin artık son kitabı olduğundan kitabın başına oturduğumuzda, ister istemez, beklentilerimizi de ona göre ayarlıyor ve kitabın hissettireceklerine hazırlıklı olduğumuzu düşünüyoruz. Fakat sayfaların ilerlemesiyle fena halde yanıldığımızı anlıyor ve yüksek düşündüğümüz beklentilerimizin aslında ne kadar da düşük olduğunu fark ediyoruz. Ve bu durum kitap ilerledikçe daha da derinleşiyor.
Hatta öyle bir noktaya geliyor ki kendimizi yüksek beklentideki “yüksek” kelimesinin anlamını sorgularken buluyoruz. Yüksek neydi? Yüksek çoktu. Yüksek fazlaydı. Yüksek emekti(?) gibi cevaplar kafamızı kurcalarken beklentilerin aşılmasının getirdiği o müthiş tatmin duygusu etrafımızı yavaş yavaş sarmaya başlıyor. Bir süre sonra da tatmin duygusunun hissettirdiği keyif sahneyi devralıyor ve bize de sadece arkamıza yaslanarak bu keyif gösterisinin tadını çıkartmak kalıyor.
Ölümün Sonu’nun hissettirdiği tek duygu sadece beklentilerin aşılmasının getirdiği tatmin duygusu da değil tabi ki. Ölümün Sonu, tarif edilemez hissettiren bir serinin ölçeklerini evren boyutuna taşıyan bir sonu. Şöyle anlatmaya çalışalım; ilk iki kitapta ne bulduysanız, düşündüyseniz ve nasıl hissettiyseniz hepsini alın ve ölçeğini artırmaya başlayın.
Ta ki bu ölçeğin boyutu sonsuzlaşarak hayal gücünüzü zorlamaya başlayana kadar da devam edin. Fakat ne kadar devam ederseniz edin (fazla da devam etmeyin çünkü aşırı hayal gücü sebebiyle çevrenize veya kendinize zarar verme ihtimaliniz var) sonuçta ancak kitabın sunduklarının küçük bir kısmana yaklaşmış olacaksınız. Çünkü Ölümün Sonu ile yazar adeta; “Evet sevgili okurlar buraya kadar güldük, eğlendik. Bu kitap elinizde olduğuna göre seriye doyamamışsınız ve daha fazlasını istiyorsunuz demektir. Madem daha fazlasını istiyorsunuz o zaman artık bende kendimi sınırlamayacağım ve size her şeyin en fazlasını vereceğim. Evrene hazır olun.” diyor ve sözlerinin arkasında durmak için müthiş bir çaba sarf ediyor.
Yazar, Ölümünün Sonun’da bilinen evren ile ilgili ortaya atılmış tüm teorileri ve bu teoriler ile ilgili tüm düşüncelerini kendini sınırlamadan (sınırladığını ancak bu kitabı okuduğumuzda anlayabiliyoruz) önümüze seriyor. Bunu yaparken de basit ve yalın anlatımından ödün vermiyor ve tıpkı diğer kitaplarında olduğu gibi zor ve karışık teorileri basit örneklerle açıklamaya devam ediyor. Bu inanılması güç birleşim ile de okurun aldığı zevk kitap boyunca “Richter ölçeği” gibi artıyor.
Bir bilimkurgu kitabından beklenen tüm konular ve çok daha fazlası..
Her şeyin daha fazlası hatta evren boyutu dedik. Bunu biraz açmak için gelin kitap içerisindeki konulara bir göz atalım. Öncelikle ilk defa bu kitapta eklenen ara not kısımları var. Bu kısımları Dune serisindeki bölüm başlarında bulunan “tarihten notlar” kısımlarına benzetebiliriz. Fakat Ölümün Sonu kitabındaki bu ara notlar, Dune serisinden farklı olarak, seride kullanılan tüm teknolojilerin ve bahsedilen tüm teorilerin bir tarifi gibi sunuluyor.
Yoğunlukla mühendislik bilgileri içeren bu notlar o kadar detaylı bir şekilde anlatılıyor ki bu kısımları okuduktan sonra “artık kendi Uzay Ajansımı kurabilirim” düşüncelerine dalabilirsiniz. Ama merak etmeyin, Ölümün Sonu; “bizim işimiz dünya ve deniz altı değil, kainat” diyerek sizi daldığınız bu düşünceler denizinde çok fazla tutmayacak ve bilimkurguyu atomaltı parçacıklarımıza kadar hissettirdiği “asıl konularına” doğru giderek artan bir tempo ile geçiş yapacak.
Bu, asıl konular dediğimiz, konular da; kara delikler, 4. ve 2. boyutlar, detaylıca anlatılan çeşit çeşit uzay şehirleri, ışık hızı çalışmaları, zamansız evrenler ve evrenin sonu(başlangıcı) gibi ana başlıklar atlında toparlanıyor. Aslında bu konuların hepsi ile ilgili tek tek konuşmayı çok isterdim ama tabi ki bu konuşma spoiler dolu olacağı için maalesef sadece başlıklar olarak konuşabiliyorum. Fakat şu soruyu sormadan da duramayacağım; fizik kurallarını gerçekten tam olarak anlayabiliyor muyuz?
Yazar, işte bu ara not kısımlar ile başlıklar olarak verdiğimiz tüm bu konuları olağanüstü bir kurgu ile birleştirerek bizi, adı kısaca adı J1144 (bilinen en büyük kara delik) olan kara deliğe yakalanmış bir cisim gibi yakalıyor ve kitaba bağlıyor. Zaten kitabın sayfalarında ilerledikten kısa bir süre sonra da kendimizi olay ufkunu geçmiş bir halde bilinmezliğe doğru ilerlerken buluyoruz.
Unutmadan şunu da ekleyelim; kitap içerisinde sanki yeterince konu, bilim ve bilimkurgu yokmuş gibi bir de fantastik bir öykü var. Kim bilir belki de yazar, tüm bilimkurgu unsurlarını kullandığı için ileride fantastik tarzda bir hikaye yazmak istiyor olabilir. Eğer durum böyle ise şimdiden tüm çevirmenlerimizi Çince öğrenmeye davet ediyor ve “değişiğe bak sen öğrensene” diyenleri de duymamış gibi yapıyorum.*
Karanlık tonda bir bilim kurguya hazır olun!..
Yazıya başlarken yazarın anlatımı seride bulunan diğer kitaplarla aynı demiştik ama şimdi pek de dürüst davranmadığımızı itiraf edelim. Çünkü aslında yazarın anlatım dili ve tarzı diğer kitapları ile aynı olsa da yazarın tonu bu kez farklı. Yazar Ölümün Sonu kitabında diğer kitaplarında olduğundan daha karanlık olan bir tonda yazıyor. Özellikle “dava” bölümünde yapılanlar ve karanlık orman teorisinde yapılmaya çalışılanlar oldukça karanlık.
Bu karanlık ton dışında ise yazar, her kitabında olduğu gibi tüm bölüm sonlarında ön görülemez sonlar yazmaya ve şok etmeye devam ediyor. Ayrıca yine serinin her kitabında olduğu gibi son sayfalarda bilimkurgu şovunu doruklara çıkartıyor ve kitabı okuduğumuz yerde kas katı kesilmemize neden oluyor.
Son olarak şunu da belirtmek isterim ki; Ölümün Sonu bilimi büyü gibi kullanıyor. Yani bilimi büyü gibi gizemli, cezbedici ve karşı konulmaz kılıyor. Bu hissi o kadar derinden işliyor ki, okurda işi gücü bırakarak temel fiziğe yönelme isteği uyandırıyor. Örneğin ben şu anda deli gibi fizik öğrenmek ve teorik fizik çalışmak istiyorum. O nedenle eğer benim gibi “dönülemez” yolda olan bir okur değilseniz, kendinizi bir anda Türkiye’de teorik fizik çalışırken bulabilirsiniz. Dikkat edin.
Herkese iyi okumalar dilerim. Bilimle ve bilim kurgu ile kalın.
Not: Paragraftaki bu cümle tamamen hayal ürünü olup gerçekle ilgisi yoktur.